Deri, kalp, akciğerlerimiz gibi karmaşık yapılara sahip, tüm bedenimizi örterek vücut sağlığımız için önemli fonksiyonları yürüten bir organdır. Yetişkin bir insan vücudundaki toplam yüzeyi 1.6 - 2.0 m2 ve toplam ağırlığı da kendi vücut ağılığının yaklaşık 8% kadar olan ağırlığı ile, vücudumuzun en büyük organıdır.
Deri, yapı olarak dışından içine doğru üst deri (Epidermis), alt deri (Dermis) ve deri altı dokusu (Hipodermis) olarak 3 katmandan oluşur. Dokunarak anlayabileceğimiz gibi, deri ince bir yapı olup, deri altı dokusu hariç derimizin ortalama kalınlığı yaklaşık 2mm civarındadır ve insandan insana, vücut bölgesine göre değişerek, derimizin en ince olduğu göz kapaklarımızda ancak 0.6 mm’ iken, en kalın olduğu başımızın üst kısmında ise 2.4mm’e kadar ulaşır.
Deri, kendi katmanlarında kan damarları, lenfatik damarlar, sinir sistemi, yağ ve ter bezleri gibi çeşitli yapıları içerir ve vücudumuzun olmazsa olmaz bir parçası olarak, hayatı faaliyetlerimizin sağlanmasında birçok önemli işlevleri yürütür. Aşağıda derinin yapısını biraz daha ayrıntılı açıklamaya çalışacağız.
Epidermis
Epidermis, derimizin en dış kısmındaki, direk dokunabildiğimiz, dış etkenlere karşı temel koruyucu görevini üstlenen tabakadır ve 3 tabaka içindeki en ince katman olup, cinsiyet, genetik yapı, iklim koşulları, hava sürtünmesi ve kişiye göre değişiklik gösteren. 0.04-0.3 mm arasındaki bir kalınlıktadır. Epidermisin kalınlığı, cilt bakımı ve kozmetik ürünlerin uygulanması açısından önemli bir faktördür. Yüzümüzü sertçe ovalamamamız gerektiğinin söylenmesi de, epidermisin, özellikle yüz epidermis katmanının çok ince ve hassas olmasından dolayı zarar görebilmesindendir.
Epidermis, temel olarak keratinosit hücrelerinden oluşur ve kendi içinde dışından içine doğru boynuzsu tabaka (stratum corneum), önleyici tabaka (stratum lucidum), tanecikli tabaka (stratum granulosum), dikensi tabaka (stratum spinosum) ve bazal tabaka (stratum basale) olarak 5 tabakadan oluşmaktadır.
Epidermisin temelini oluşturan keretinosit hücreleri epidermis bazal tabakasında üretilir. Ayrıca, bazal tabakada üretilen keratinosit hücreleri yeni üretilen hücrelerin itmesiyle sürekli olarak deri yüzeyine doğru hareket eder ve sırasıyla dikensi tabaka hücresi, tanecikli tabaka hücresi, önleyici tabaka hücrelerine şekil değiştirerek, en son boynuzsu tabakaya yerleşir. Boynuzsu tabakaya yerleşen keretinosit hücreleri, belli bir süre sonra soyulup dökülerek yerini alttan gelen yeni keratinosit hücrelerine bırakır. Bir tane keretinosit hücresinin bazal tabakada üretildikten sonra boynuzsu tabakaya ulaşıp dökülmesine kadar yaklaşık bir ay kadar zaman alır ve bu döngü hep bu şekilde tekrarlanarak devam eder. Bu döngüye de turn-over denir.
Epidermis tabakası kozmetik kimyageri ve cilt uzmanları için çok önemli bir tabakadır. Birçok kozmetik ürün, epidermisin görünümünü korumak, güzelleştirmek ve onu geliştirmek için uygulanmaktadır. O sebepten epidermisin özelliklerini biraz daha ayrıntılı anlatmaya gayret edeceğiz.
Epidermesin katmanları
Bazal tabaka: Epidermisin en dip kısmı, dermisin tam üzerinde yer alan bazal tabaka, tek sıra halinde dizilmiş bazal hücrelerden oluşur. Bazal hücreler, sahip olduğu uzantılı yüzleri ile alt kısmındaki bazal membrana sıkıca tutunarak, üst katmanlar için sağlam bir baz oluşturmaktadır. Ayrıca, bazal hücreler sürekli çoğalarak yeni keratinosit hücrelerini üretir ve turn-over döngüsünde boynuzsu katman yoluyla atılan hücre kaybını karşılar. Bazal hücreler, bol miktarda melanin pigmenti depolar ve hücre aralarında melanosit hücrelerini de barındırmaktadır. Ayrıca, barındırdığı merkel hücreleri vastasıyla derinin dokunma hissini sinirlere taşıma görevini de üstlenmektedir.
Dikensi tabaka: Epidermisin içindeki en kalın katmandır ve birbiriyle sanki dikensi yapılar aracılığıyla bağlanmış gibi gözüken, birkaç kattan 10 kata kadar dizilmiş, düzensiz ve kenarlı keratinosit hücrelerinden oluşmaktadır. Bu katmandaki keratinosit hücreleri, hala çoğalma gücüne sahip olsa da, kapasitesi sınırlı kalarak, bazal tabakadan gelen hücrelerin keratinizasyon sürecinin başlatılmasından sorumludur. Dikensi katmandaki hücreler arası boşlukları diğer katmanlara göre daha geniş ve hücre aralarında lenf sıvıları akarak epidermisi besleme fonksiyonu üstlenmektedir. Bunlardan başka, dikensi tabakada bir çeşit immün sistemi hücresi olan langerhans hücresi de bulunmaktadır. Langerhans hücresi, deri ve tüm vücudun savunma sisteminin önemli bir parçası olarak, allerji, egzama gelişimlerinden sorumludur.
Tanecikli tabaka: Artık bölünme yeteneği taşımayan, düzleşmiş keratinosit hücrelerin üst üste birkaç sıra dizilmesinden oluşmaktadır. Tanecikli tabaka hücreleri, kendi içinde keratohyalin granülleri barındırmaktadır. Keratohyalin granülleri, birçok madde, özellikle su için bariyer oluşturmaktadır.Ayrıca, hücrelerin birleşmesi için de yapıştırıcı görevi yapmaktadır. Bu özellik epidermisin başka katmanlarında yoktur.
Önleyici tabaka: Bu tabaka, avuç içi ve ayak tabanı dışındaki deri bölgelerinde mevcut değildir. O sebepten, bu tabakanın cilt bakımı açısından pek bir önemi yoktur.
Boynuzsu tabaka: Derinin en dış kısmını kaplayan, 0.02-0.03 mm kalınlığındaki tabakadır.
Boynuzsu tabaka, yassı şeklindeki, 10-20 kat üst süte dizilmiş, çekirdeksiz, ölü, ancak, biyokimyasal olarak aktif olan keratinositlerden oluşmuştur. Ana bileşeni seramid olan hücreler arası lipitler, boynuzsu hücreleri birbirine sıkıca yapıştırıp, alt katmandaki suyun kaçmasını önleyen bariyer katmanı oluşturarak derinin nemliliğini korumaktadır.
Seramid'den başka, epidermesin en üst kısmında, derideki yağ bezleri tarafından salgılanan, su geçirmeme ve deriyi nemlendirme özellikleri taşıyan sebumlar, keratinosit hücreleri içinde ise esas olarak amino asit ve minerallerden oluşan NMF (doğal nemlendirici faktör) adındaki nemlendirici madde bulunmaktadır.
Boynuzsu tabakanın, sebum, seramid ve doğal nemlendirici faktörlerinin bir arada bulunmasıyla oluşan, bariyer ve nemlendirme fonksiyonu derinin sağlığı, güzelliği için belirleyici önem taşımaktadır. Bu sebeple, deri sağlığı derken, boynuzsu tabaka, bizim de çok sık duyduğumuz deri bariyer fonksiyonunun merkezi olduğu anlaşılarak, son zamanlarda ayrıca dikkat çekmeye başlamıştır.
Epidermisin hücreleri
Epidermiste keratinosit, melanosit, langerhans hücreleri, merkel hücreleri ve granstein hücreleri olmak üzere 5 türlü hücre bulunmaktadır.
Keratinositler, keratin yapan, epidermal hücrelerdir ve epidermisin bütün bölgelerinde bulunur. Keratinositler, antibakteriyel peptidleri sentezleyerek, deriyi her türlü mikroorganizmalara karşı korur.
Melanositler, yaklaşık %10 oranla, keratinositlerle karışarak bazal tabakaya yerleşmiş ve melanin pigmenti üreten hücrelerdir. Güneş ışınları melatinositlerin melanin pigment üretimini hızlandırır. Üretilmiş melanin pigmentinin bir kısmı melanosit hücresinin kendi yapısı içinde, bir kısmı ise keratinositlerin içinde depolanır. Melanin pigmenti, organizmaları ultraviyole ışınlarının zararlı etkisinden korur ve derinin rengini verir.
Langerhans hücresi, dikensi tabakaya yerleşmiş, yıldız şeklini alan, özel bir tür beyaz kan hücresidir. Langerhans hücreleri, epidermis hücrelerin %2-8’ini teşkil edecek kadar geniş ölçüde bulunarak, enfeksiyonları önlemek için çalışır ve T hücreleriyle etkileşerek, bağışıklık reaksiyonlarını tetiklemeye de yardımcı olur. O açıdan langerhans hücreleri deri ve tüm vücut bağışıklık sisteminin önemli bir unsurudur.
Epidermiste, bu 3 çeşit hücrelerden başka yine merkel ve granstein adındaki hücreler de bulunmaktadır. Merkel hücreleri, sinir uçlarıyla ilişkili halde, epidermisin bazal tabaka kısmında bulunan ve duyusal mekanoreseptör olarak çalışan hücrelerdir. Granstein hücreleri ise, epidermisin dikensi katmanına yerleşmiş, langerhans hücresi gibi bir çeşit bağışıklık hücresidir. Ancak, langerhans hücresinin tersine, langerhans hücresinin işlevini baskılayarak, derideki aşırı duyarlılığı önlemek için çalışır.
Dermis
Dermis, vücut bölgesine göre değişmekle birlikte 2-4 mm kalınlığında, epidermis ve deri altı dokusu arasında bulunarak, derinin ana gövdesini oluşturan katmandır. Dermis esas olarak bağ dokularından oluşur ve derinin en kalın katmanı olarak, vücudu darbelere karşı korur.
Dermis, fiziksel ve fonksiyonel açıdan, papiller tabaka ve retiküler tabaka (ağsı tabaka) olarak iki katmandan oluşmaktadır.
Papiller tabakası, dermisin üst kısmıdır ve bazal zar yoluyla epidermise sıkıca bağlıdır. Aslında, dermisin üst kısmındaki, epidermise doğru oluşan göğüs ucu benzeri çıkıntılı şekle papiller denir, papiller tabakası da papillerin derinliği kapsayan alanı göstermektedir. Papiller tabakası, nispeten incedir ve gevşek bağ dokusundan oluşur. Ayrıca, gevşek yapılı elastik lifler ve ince kollajen liflerinin yanı sıra, bol miktarda kan damarları, sinir lifleri içerir. O açıdan, papiller tabakası, daha derin katmana kıyasla oldukça damarlı bir yapıdır. Papiller tabakası, hücrelerin mekanik yapışmasını arttırma ve besin maddelerinin dermisten epidermise geçmesini kolaylaştırma görevlerini yürütmesinden başka, makrofaj, mast hücreleri gibi birçok enflamatuar hücreleri de barındrımaktadır.
Retiküler tabakası (ağsı tabaka), dermisten deri altı tabakasına geçiş alanı olup, dermisin büyük kısmını oluşturan kalın bir tabakadır. Retiküler tabakası, esas olarak tüm dermis tabakasının %70’ni kapsayan, düzensiz bir şekilde yerleşmiş, iri yapılı kollajen liflerinden oluşmaktadır ve ek olarak önemli miktarda elastin lifleri, hyaluronik asit ve hücreler arası maddeleri de bulunmaktadır. Bu üç çeşit lifleri üreten de dermiste bulunan fibroblast hücreleridir. Genel olarak bakıldığında, dermis tabakası, papiller tabakasına göre daha kalın ve yoğun bir lif ağına sahip, aksine, daha az sinir lifleri, damar ve melanositler, mast hücreleri dahil daha az hücrelidir.
Derinin bağ dokusunun ana bileşeni olan kollajen, tüm dermise ağ gibi dağılan, derinin iskeletini oluşturan büyük yapılı protein lifleridir. Kollajen liflerinin oluşturduğu ağ, deriye elastikiyet, dayanıklılık ve gerginlik vermekle beraber diğer hücreler için de barınma zemini temin eder ve hücreleri birbirine bağlar. Yaş ilerledikçe, özellikle 30’lu yaşlardan sonra, kollajen üretimi önemli ölçüde yavaşlamaya başlayacağı için, derimizdeki kollajen miktarının azalmasıyla deri de sıklığı, elastikiyetini kaybeder ve sonucunda derimizde sarkmalar, kırışıklılar meydana gelir. Yaşlanmaya yanı sıra, güneş, sigara, stresler de kollajenin azalmasına neden olan önemli faktörlerdir. Diğer açıdan, mekaniksel, elektriksel ve başka her türlü deri yüzeyine yapılan uyarımlar, fibroblastik aktiviteyi başlatarak, derideki kollajen oluşumunu tetiklemesiyle, derinin nemliliğini, gerginliğini arttırıp, kırışıklıkları önler.
Kollajenin yanı sıra, dermisin ana destek dokusunu oluşturan diğer önemli bileşen de elastindir. Elastin, retiküler katmanındaki düzensiz ağ şeklinde dağılan kollajen liflerinin aralarını doldurup, kollajen liflerini birbirine bağlayan, bir çeşit ince protein lifleridir. Bu lifler oran olarak, dermisin kuru toplam ağırlığının sadece %2-4 ünü oluşturmasına rağmen, sahip olduğu güçlü elastik özelliği ile deriye esneklik, dayanıklılık veren ana faktörlerden biridir ve derimizin gerildikten veya büzüldükten sonra şeklini geri alabilmesi tam da elastinin sağladığı elastiklik özelliktendir.
Kollajen de olduğu gibi, elastinin vücudumuzdaki sentezi de yaşla birlikte azalır. Onun dışında, uv ışınlarına uzun süre maruz kalmak, aşırı glikoz tüketimi ve stres gibi nedenlerden dolayı da zarar görebilir. Derideki elastin liflerinin azalması, derinin esneklilik ve dayanıklılığının zayıflayarak, derinin sarkma ve kırışmasına neden olur.
Kollajen ve elastin liflerinin aralarındaki boşlukları dolduran, dermisteki diğer önemli bir bileşen de hyalüronik asittir. Hyalüronik asit, kendi hacminin bin katı kadar su tutma kapasitesine sahip, jelimsi formdaki bir çeşit maddedir ve bu özelliğiyle deriye dolgunluk, esneklik ve nemlilik vermektedir. Ancak, kollajen ve elastinde de olduğu gibi, insan yaşlandıkça vücuttaki hyalüronik asit üretimi de azalır. Özellikle, 30 yaştan sonra ciddi bir oranda azalmaya başlayıp, vücuttaki hyalüronik asit seviyenin bebeklik dönemine kıyasla 40’ lı yaşlarda yarısına kadar, 60’lı yaşlarda ise %25’ine kadar ineceği bilinmektedir. Sonuç itibariyle, vücuttaki hyalüronik asit seviyesinin azalmasına bağlı olarak, deri, dolgunluğu, esnekliği ve nemliliğini kaybederek, derinin sarkması ve kırışmasına neden olacaktır.
Yukarıda bahsedilen kollajen, elasitin ve hyalüronik asitler dermisin ana yapısnı oluşturan bileşenlerdir. Bunların dışında dermis yine kan ve lenf damarları, dokunma, ısı hislerini sağlayan mekanoreseptörler, kıl kökleri, ter, yağ bezlerini içerir, ayrıca, vücut savunma sisteminin önemli bir parçası olan makrofaj, mast gibi hücrelere de ev sahipliği yapmaktadır.
Deri altı tabakası
“Hipodermis” de denilen deri altı tabakası, dermisin altı ve kas tabakasının üstünde bulunur ve yapı olarak yağ ve bağ dokusundan oluşur. Aslında, dermis tabakası ile arasında net bir sınır bulunmamakla birlikte, kalınlığı ve diğer özellikleri de cinsiyet, yaş, beslenme durumu, yaşam koşulları, vücudun hangi bölgesinde olduğuna göre değişmektedir. Deri altı tabakasının ana görevi, enerji depolayıp sonradan vücudun kullanımına sunmak, vücudu her çeşit mekanik darbelere karşı korumak ve vücut sıcaklığının dengesini sağlamaktır. .
Dr. Ablet Uygar